bugün
- bir kadın nasıl tavlanır17
- hemşire kızlar nasıl oluyor26
- bebeği gibi seven incitmeyen değer veren erkek26
- kızların tipe bakmadığı gerçeği24
- uludağ sözlüğe nasıl düştünüz30
- insanlar melek mi şeytan mı9
- sözlük kızlarının saç rengi9
- icardi190522
- düşün ki o bunu okuyor8
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi19
- çağ dışı teknolojilere özlem duymak8
- bir gavatın soyadını nick yapmak10
- mert hakan yandaş13
- nude istemeyen erkek9
- numan kurtuluş dem parti görüşmesi29
- dursun özbek gibi olsam utanırım8
- anın görüntüsü9
- iğrenç bir his tarif et33
- türkiye toplumunun ahlaksızlığa pratik zeka demesi8
- yakışıklı ama zengin erkek14
- çift maaş alan akpli bürokratların ücretlerine zam18
- en yaşlı özelliğiniz18
- sözlük kızlarına yürüyen vizyonsuz9
- sözlük yazarlarının abileri11
- erkek çocuk için isim önerileri9
- kocaeli de fabrikada yaşanan cinsel grup seks19
- aşkta yaş farkı önemli midir10
- az önce arabamdan inen tatlış kız12
- atatürk'ün hiç seçime girmeden ülkeyi yönetmesi22
- içip içip entry girmek8
- kediye kediş köpeğe köpüş diyen kız13
- arkadaşlar falıma bi bakar mısınız8
- bik bik bu sözlüğün divasıdır19
- emar15
- 170 boyunda 70 kilo erkek9
- suriyeliler suriye'ye dönsün10
- fake hesabım için nick önerileri9
- emmanuel emenike9
- vücutçu aptal erkek vs gösterişsiz felsefi erkek15
- yazarların ruh hali9
- düz dünyacıların güneş tutulmasına bakışı12
- köpekleri aklamak için sırtlana iftira atmak10
- bik bik'i ağdacıya götürmek11
- aykolik'in boyu yaşı kilosu mesleği8
- bik bik'in yaşı boyu kilosu8
- ahirette sorulacak ilk soru8
entry'ler (78)
bi 'karar' vermelisin bocuk..
Ozgurluk sirtindan vurulmus - redd.
kararsizlik.
babamla maç izleyip bira içmek
babamla şampiyonluk turu atmak
babamla pes oynamak
babamla pizza mı söylesek köfte mi diye düşünmek
babamla bisiklete binmek
babamla hortumla birbirimizi ıslatmaya çalışırken havuza düşmek
babamla ketçap savaşı yapmak
babamı özledim lan ben
o değil de bildiğin erkek çocuğuymuşum ya ben
babamla şampiyonluk turu atmak
babamla pes oynamak
babamla pizza mı söylesek köfte mi diye düşünmek
babamla bisiklete binmek
babamla hortumla birbirimizi ıslatmaya çalışırken havuza düşmek
babamla ketçap savaşı yapmak
babamı özledim lan ben
o değil de bildiğin erkek çocuğuymuşum ya ben
yeni alarm muzigim, evet amac uyanmamak
madonna efsanesi
Leonardo da Vinci "Son Akşam Yemeği" isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı...
iyi'yi isa'nın bedeninde, Kötü'yü de isa'nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda'nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı...
Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı.
Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında, korodakilerden birinin isa tasvirine çok uyduğunu fark etti. Onu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz çizdi.
Aradan 3 yıl geçti "Son Akşam Yemeği" neredeyse tamamlanmıştı, ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı... Leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için Leonardoyu sıkıştırmaya başladı.
Günlerce aradıktan sonra Leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırımın kenarına yığılmıştı. Leonardo yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi, çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı. Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler. Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı. Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme aktarıyordu...
Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş gözlerini açtı ve bu harika resmi gördü. Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:
- Ben bu resmi daha önce gördüm...
- Ne zaman? diye sordu Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı.
- Üç yıl önce dedi adam..
- Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce.
O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum, pek çok hayalim vardı,
bir ressam beni isa'nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti...
iyi ve Kötü'nün yüzü aynıdır... Her şey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır...
Paulo Coelho.
iyi'yi isa'nın bedeninde, Kötü'yü de isa'nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda'nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı...
Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı.
Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında, korodakilerden birinin isa tasvirine çok uyduğunu fark etti. Onu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz çizdi.
Aradan 3 yıl geçti "Son Akşam Yemeği" neredeyse tamamlanmıştı, ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı... Leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için Leonardoyu sıkıştırmaya başladı.
Günlerce aradıktan sonra Leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırımın kenarına yığılmıştı. Leonardo yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi, çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı. Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler. Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı. Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme aktarıyordu...
Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş gözlerini açtı ve bu harika resmi gördü. Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:
- Ben bu resmi daha önce gördüm...
- Ne zaman? diye sordu Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı.
- Üç yıl önce dedi adam..
- Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce.
O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum, pek çok hayalim vardı,
bir ressam beni isa'nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti...
iyi ve Kötü'nün yüzü aynıdır... Her şey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır...
Paulo Coelho.
biri giderken arkadan bakan sen oluyorsan, her şarkıda onu anıyorsan, birisinin gülüşünde onun gülümsemesini arıyorsan, sen bırakılmışsın. sen öyle bir bırakılmışsın ki bir daha dönüp bakmaya tenezzül bile etmemiş. yokluğunu hissetmemiş. verdiği sözleri tutmadığını unutmuş. gözleri sana her baktığında yalan söylemiş aslında. seni seviyorum diye bakan gözler herkese öyle bakıyormuş, sen çok abartmışsın. bırakmayacağını söylerken ciddi değilmiş
ama dur sen zaten biliyordun değil mi? bırakmayacağını söyleyen kişi bırakır diye içinden geçiriyordun. ona uzun uzun bakarken her saniyesini beynine kazıyordun bu yüzden. madem gideceksin bir gün gülümsemen benimle olsun, gözlerin hep bana baksın ben öyle hatırlayayım dedin. yanlış yaptığını ancak o gittikten sonraki ilk melodide anladın. çünkü aklına onun bakışından başka hiçbir şey gelmiyordu. kesik hislerle kabarırken damarların, kıvranıyordu ruhun yalnızlığında. acısının gölgesinde dinlenirken bedenin, kalbin hatıralarda, zihninin açık sularında kaybolurdu. saniyesinde başlayan hislerin gözyaşlarıyla sonlanırdı her seferinde. zamanla acının tadı değişmeye başladı; bazen yağmurda ıslanmış toprak kokusuna döndü bazense güneşin eline. saçlarında dolaştı eli. güneşin eli. onun eli. kelimelerin yetersiz kaldığı özlem sohbetlerinde gözyaşları konuştu senin yerine, derin sessizlikleriyle. sustular gözyaşları. akmadılar, akamadılar.
tutsana ellerimi. görmüyor musun? bütün senlerimi kaybediyorum.
*** *
tutsana ellerimi. görmüyor musun? bütün senlerimi kaybediyorum.
*** *
izmirin yolları çok kötü olduğundan pek bilinmeyen, fakat doyamayacağınız ilçesi. virajlı ve son otuz senedir yenilenmeyen yolları nedeniyle yerli turistin dikkatini çekememiş bu nedenle de guzelliğini korumaktadır dalgakıranda oturup çiğdem çitlemek, bir saat boyunca hiç sıkılmadan "hey jude" şarkısını söyleyebilmek, mavi de devrim abinin nargilesini içmek yada sakızlı kahvesini yudumlamak, bir sakızlı lokum fazla koysun diye başının etini yemek, number one ın fahiş fiyatlrından yakınmak ve sabah akşam durmadan kavga eden fakat çevresine hiçbir zararı olmayan 2 köpeği izlemekten bıkmadığım yer. şimdilerde asmalı mencere ve orada çalışan dünyanın en güzel rastalarına sahip deniz isimli müzisyen garson dikkat çekmekte. kuyucak ta sabah akşam ihale oynağımız ve gün bittiğinde bugünde denize girmeyi unuttuk deyip gülüştüğümüz, ama ertesi gün yine aynı masada ihale oynamaya devam ettiğimiz sevilesi yer..
"lukus hayat" operetinde gecen bir diyalog.
Balo esnasinda riza ve ruhi arasinda gecer. "Goethe yazmis, niye kagit mi bulamamis, ne ince is cikarmis herif yetenege bak..." Seklinde devam eden konusmakari da beraberinde getirir.
Balo esnasinda riza ve ruhi arasinda gecer. "Goethe yazmis, niye kagit mi bulamamis, ne ince is cikarmis herif yetenege bak..." Seklinde devam eden konusmakari da beraberinde getirir.
ilçelerinde termik santral istemeyen gerze halkının sloganı
"gerze'de termik mümkün değil"
"gerze'de termik mümkün değil"
şu sıralar zihnimin gerilerinde sürekli hair çalmakta. ama let the sunshine in değil. müzikale adını veren şarkı. en "flow it show it, long as god can grow it my hair" inden. tabi sürekli bu şarkıyı söylüyor ve çevreme de ezberletmiş olmamın gerisinde hayatımın fon müziği oluşu mu yoksa bu şarkıyla yaşayanlara imreniyor oluşum mu yatıyor tartışılır...
zulfu livanelinin ada albumunden yine ayni isimli sarki.
dunyayi guzellik kurtaracak
bir insani sevmekle baslayacak her sey
gibi muhtesem dizelere sahiptir. biraz utopiktir ama yine de guzeldir.
dunyayi guzellik kurtaracak
bir insani sevmekle baslayacak her sey
gibi muhtesem dizelere sahiptir. biraz utopiktir ama yine de guzeldir.
Sultans of the dance in bas danscisi, simdilerde survivorda favorilerdendir.
Dansta bir idoldur. Dans yarismasinda birincilik odulunu elinden alirken cocuklugun da getirdigi heyecanla ellerinin titreme nedenidir.
Dansa baslama hikayesi de ayri bir hostur.
Bir arkadasina destek olmak amaciyla gittigi sultans of the dance secmelerinde, kendisine yonelen secmeler icin mi geldiniz sorusu uzerine hic hesapta yokken, laf olsun diye girer secmelere. Ve arkadasi secilmezken hasan hoca bas dansci olur. Iyi ki de olur.
Ayrica kiz kardesine cok benzer. Camoka roluyle de yardirmistir efenim.
Dansta bir idoldur. Dans yarismasinda birincilik odulunu elinden alirken cocuklugun da getirdigi heyecanla ellerinin titreme nedenidir.
Dansa baslama hikayesi de ayri bir hostur.
Bir arkadasina destek olmak amaciyla gittigi sultans of the dance secmelerinde, kendisine yonelen secmeler icin mi geldiniz sorusu uzerine hic hesapta yokken, laf olsun diye girer secmelere. Ve arkadasi secilmezken hasan hoca bas dansci olur. Iyi ki de olur.
Ayrica kiz kardesine cok benzer. Camoka roluyle de yardirmistir efenim.
'tatlım mavi süet ayakkabılarımdan uzak dur'
şarkı güzeldir güzel olmasına ama gerçekten mavi süet ayakkabılarınız varsa daha bir güzeldir. mavi süet ayakkabılarınızı olduğu yerden alıp insanlardan saklama arzusu dolar içeride..~~
şarkı güzeldir güzel olmasına ama gerçekten mavi süet ayakkabılarınız varsa daha bir güzeldir. mavi süet ayakkabılarınızı olduğu yerden alıp insanlardan saklama arzusu dolar içeride..~~
uzun zaman sonra ilk defa bütün bir gecenin sadece size ait olması, elvis'li bir gün, koltuğa gömülmek, pikapta 'take me in your heart for it's there where i belong and will never part' diyen ses.. mutluluk, göz yaşları..
sesim gitti. kısılıyorum gibi ama değil gibi de. sanki ses tonum değişiyor, yabancılaşıyoruz be coni. cebimden çıkardığım iki sakız, biraz bozuk para bir de eski aşklar var elimde. tamamlanmamış nota kağıtlarım falan var. Tozunu özellikle üstünde bıraktığım süs görevi gören gitarım.
sen yoksun ya işte, öyle.
dün çisemle görüştüm. sonradan aklıma geldi de siz de tanışıyorsunuz, hani senin şu monolog sunduğun seksi ingiliz aksanınla kitleleri peşinden sürüklediğin, oyun sonrası verdiğin konserlerle büyük bir dişi hayran kitlesi edindiğin günlerden.
hepimiz idealist orospu çocuklarıydık o dönem, sonra büyüdük hani.
ben bile nerdeyse on sekiz oldum oğlum, aranızda hep en illegal olma özelliğimi kaybetmekten yaş bunalımına girdim. geçen çocukluk videolarımı izledik annemlerle. annem de hala biz evlenelim istiyo bu arada, dudakların çok güzelmiş öyle diyo. neyse işte, ne kadar mutlu bir çocukmuşum.
beni çok sevmişler coni. hayat doluymuşum, kameranın döndüğü her yerde kahkahalarla gülüyorum o videolarda. sarışın, mavi gözlüyüm orada, o artık ben değilim. onları izledikçe aynı hayat fışkırtısını içimde bulamayıp kayboluyorum. ben yaşlı olmak için çok gencim. daha on sekiz olmadım. sen de yirmi iki oldun. ne çabuk geçti birlikte hayatımız.
işte ikimizin de çok farklı yerlerden tanıdığı birini görünce dün, nerdeydik şimdi nerdeyiz diye düşündüm. hani bizim yollarımız çakışıktı? bir dönem en sevdiğim caz basınla bana basarken şimdi kim bilir kimlere basıyosun. sahil buluyo musun yürüyüş yapabilecek, kim biliyo bütün şifrelerini, bazen silemediğin anıları senin için siliyo, kimler penanı başucunda saklıyo benim gibi.
ben baloncuktan, köpükten bi kızım. çektiğin fotoğraflarda kendi dünyalarımı yarattım. kilometrelerce yeşillik ve uçsuz bucaksız deniz arasında seçim yapamam. günlük bile tutmam ben, açık renk şeyler giymem fazla. göremediğim şeylere inanmam, ama hep başkalarının dualarını taşırım. sigara içmesem de her yerime duman siner gittiğim yerlerde. yazdığım bütün şiirleri unuturum. cildim hayat için fazla hassas. en çok geceleri üşürüm. tarçın sevmem. pek çok garip adam sevdim, hepsinde yanımdaydın. hayallerimi, ihtiraslarımı yeraltı edebiyatına hediye ettim. onlar uğraşsınlar.
saçıma ip rasta yaptım yine. fark ettim ki sen hiç bu halimi görmedin, çünkü saçımın böyle olduğu her dönemde uzaklardaydın. seninle birlikte perspektifimi kaybettim. çünkü önceleri her saniyemi karelerdin, hani ben seni dinlerdim ne dersen de. bostondan, italyaya, ingiltereye, kapadokyaya falan giderdik yollara çıkardık hep, gittiğimiz her yere en az bir gitar götürürdük. saçın uzundu, kısaydı. gözlük takardın, takmazdın. arayışa girerdik bulamazdık hani. radiohead dinlerdik, bonobo dinlerdik.
sessizliklerden korkardım hani.
hani bir dönem bana yemek yapardın, bir dönem sadece kinder yerdik delice, bir dönem interraildeyken bile bana mesajlar atardın, bir dönem ben seni yurt odanda ziyaret ederdim. saat farkı hesaplamaları yapardım bir dönem sadece, seni yolcu ederdim gittiğin her yere, hep bizde kahve içerdik, sen kahveni şekersiz içerdin, sütsüz, sıkıcı sıkıcı. sonra da ataşehire dönmenin yolunu arardık bizim evden sabahın dört buçuğunda. bir dönem veda ederdik, ama edemezdik hani.
hani aynı stüdyoyu, aynı müziği, aynı kitabı, aynı yatağı, aynı sigarayı paylaşırdık.
evet bizim yollarımız çakışık.
iyi ki varsın bebeğim. iyi ki benimlesin benle olmasan da. iyi ki doğdun. iyi ki.
sen yoksun ya işte, öyle.
dün çisemle görüştüm. sonradan aklıma geldi de siz de tanışıyorsunuz, hani senin şu monolog sunduğun seksi ingiliz aksanınla kitleleri peşinden sürüklediğin, oyun sonrası verdiğin konserlerle büyük bir dişi hayran kitlesi edindiğin günlerden.
hepimiz idealist orospu çocuklarıydık o dönem, sonra büyüdük hani.
ben bile nerdeyse on sekiz oldum oğlum, aranızda hep en illegal olma özelliğimi kaybetmekten yaş bunalımına girdim. geçen çocukluk videolarımı izledik annemlerle. annem de hala biz evlenelim istiyo bu arada, dudakların çok güzelmiş öyle diyo. neyse işte, ne kadar mutlu bir çocukmuşum.
beni çok sevmişler coni. hayat doluymuşum, kameranın döndüğü her yerde kahkahalarla gülüyorum o videolarda. sarışın, mavi gözlüyüm orada, o artık ben değilim. onları izledikçe aynı hayat fışkırtısını içimde bulamayıp kayboluyorum. ben yaşlı olmak için çok gencim. daha on sekiz olmadım. sen de yirmi iki oldun. ne çabuk geçti birlikte hayatımız.
işte ikimizin de çok farklı yerlerden tanıdığı birini görünce dün, nerdeydik şimdi nerdeyiz diye düşündüm. hani bizim yollarımız çakışıktı? bir dönem en sevdiğim caz basınla bana basarken şimdi kim bilir kimlere basıyosun. sahil buluyo musun yürüyüş yapabilecek, kim biliyo bütün şifrelerini, bazen silemediğin anıları senin için siliyo, kimler penanı başucunda saklıyo benim gibi.
ben baloncuktan, köpükten bi kızım. çektiğin fotoğraflarda kendi dünyalarımı yarattım. kilometrelerce yeşillik ve uçsuz bucaksız deniz arasında seçim yapamam. günlük bile tutmam ben, açık renk şeyler giymem fazla. göremediğim şeylere inanmam, ama hep başkalarının dualarını taşırım. sigara içmesem de her yerime duman siner gittiğim yerlerde. yazdığım bütün şiirleri unuturum. cildim hayat için fazla hassas. en çok geceleri üşürüm. tarçın sevmem. pek çok garip adam sevdim, hepsinde yanımdaydın. hayallerimi, ihtiraslarımı yeraltı edebiyatına hediye ettim. onlar uğraşsınlar.
saçıma ip rasta yaptım yine. fark ettim ki sen hiç bu halimi görmedin, çünkü saçımın böyle olduğu her dönemde uzaklardaydın. seninle birlikte perspektifimi kaybettim. çünkü önceleri her saniyemi karelerdin, hani ben seni dinlerdim ne dersen de. bostondan, italyaya, ingiltereye, kapadokyaya falan giderdik yollara çıkardık hep, gittiğimiz her yere en az bir gitar götürürdük. saçın uzundu, kısaydı. gözlük takardın, takmazdın. arayışa girerdik bulamazdık hani. radiohead dinlerdik, bonobo dinlerdik.
sessizliklerden korkardım hani.
hani bir dönem bana yemek yapardın, bir dönem sadece kinder yerdik delice, bir dönem interraildeyken bile bana mesajlar atardın, bir dönem ben seni yurt odanda ziyaret ederdim. saat farkı hesaplamaları yapardım bir dönem sadece, seni yolcu ederdim gittiğin her yere, hep bizde kahve içerdik, sen kahveni şekersiz içerdin, sütsüz, sıkıcı sıkıcı. sonra da ataşehire dönmenin yolunu arardık bizim evden sabahın dört buçuğunda. bir dönem veda ederdik, ama edemezdik hani.
hani aynı stüdyoyu, aynı müziği, aynı kitabı, aynı yatağı, aynı sigarayı paylaşırdık.
evet bizim yollarımız çakışık.
iyi ki varsın bebeğim. iyi ki benimlesin benle olmasan da. iyi ki doğdun. iyi ki.
ah px ah yaktın beni.
bu şarkı ile yaktın.
tüm anılar geldi geldi geldi.
birikmişim.
yazıyorum yine.
seni ne kadar çok sevdiğimi ve özlediğimi. bilirim okursun.
gürkan oğlu yarın öbür gün görürsün.
seni pek seviyorum.
rüyalarına giren şinitzel oliyim emi??
ah aklım mı?
tam bu şarkıda
tam "With your feet in the air and your head on the ground
Try this trick and spin it, yeah
Your head will collapse
But there's nothing in it
And you'll ask yourself" diye bağırdığım anda.
sizde aklım.
özledim ki ne özledim.
güzel her şey.
ama doğruya doğru, siz olsanız daha da güzel olurdu..
yarın konserde sümük gibi sahne ortasında durduğunuzda böğüre böğüre şarkı söylerken beni de anın
px im son sene son gösteri.. son veda da gelecek sonra.. sonra bitiyor işte istanbul anıları.. ah ah gerçekler.. zor. üzücü biraz.. ben de küçük emrah gibi.. hatırlattıklarıma bak
neyse melankolik kaltağa bağladım...
kestim.
bu şarkı ile yaktın.
tüm anılar geldi geldi geldi.
birikmişim.
yazıyorum yine.
seni ne kadar çok sevdiğimi ve özlediğimi. bilirim okursun.
gürkan oğlu yarın öbür gün görürsün.
seni pek seviyorum.
rüyalarına giren şinitzel oliyim emi??
ah aklım mı?
tam bu şarkıda
tam "With your feet in the air and your head on the ground
Try this trick and spin it, yeah
Your head will collapse
But there's nothing in it
And you'll ask yourself" diye bağırdığım anda.
sizde aklım.
özledim ki ne özledim.
güzel her şey.
ama doğruya doğru, siz olsanız daha da güzel olurdu..
yarın konserde sümük gibi sahne ortasında durduğunuzda böğüre böğüre şarkı söylerken beni de anın
px im son sene son gösteri.. son veda da gelecek sonra.. sonra bitiyor işte istanbul anıları.. ah ah gerçekler.. zor. üzücü biraz.. ben de küçük emrah gibi.. hatırlattıklarıma bak
neyse melankolik kaltağa bağladım...
kestim.
candır rakatak. ailecek izliyoruz efenim.
perde perde sarılmıştı gece ayın üstüne
ay ise bu durumdan rahatsız olmaksızın uyukluyordu gecelerde
el ele tutuşmuş iki bulut arasından
yavaş yavaş süzülürken göz yaşların
bittiğini anladım günlerin
bu son sayfasıydı el üstünde tuttuğum o takvimin.
gülen yıldızların esiriydik
ki yalancı güneşten farksız kandırırdı onlar
çirkin yüzlerini perdelerle örterlerdi
anlamazdı tabii bu genç yaralar
zaman..
bir iki diye seksek oynarken siyah rengiyle üzerimizde
zamanın yapışkan yüzeyine yapıştı sözlerim
sen gittin
ben dur demek istemedim
(bkz: düdüklü tencerem bir iki)
ay ise bu durumdan rahatsız olmaksızın uyukluyordu gecelerde
el ele tutuşmuş iki bulut arasından
yavaş yavaş süzülürken göz yaşların
bittiğini anladım günlerin
bu son sayfasıydı el üstünde tuttuğum o takvimin.
gülen yıldızların esiriydik
ki yalancı güneşten farksız kandırırdı onlar
çirkin yüzlerini perdelerle örterlerdi
anlamazdı tabii bu genç yaralar
zaman..
bir iki diye seksek oynarken siyah rengiyle üzerimizde
zamanın yapışkan yüzeyine yapıştı sözlerim
sen gittin
ben dur demek istemedim
(bkz: düdüklü tencerem bir iki)